18 Ocak 2015 Pazar

Rafine Tuzlar Neden Tehlikeli?

Himalaya Tuzu
Sofralarımızda gerçek tuz mu tüketiyoruz?
Tarih sürecine bir göz attığımız zaman endüstrileşme ile birlikte, özellikle ekonomik sebeplerden dolayı, en az seksen dört elemente sahip olan tuz, rafine edilerek sadece sodyum ve klorür elementine indirgenmiştir. Bu nedenle tuz olarak kullandığımız sodyumklorür (NaCI) sofralarımızda yerini almıştır. Sodyum klörür ile gerçek doğal tuzun tatları aynı olmasa da birbirlerine oldukça yakındır. Bu nedenle tuzun rafine edilmesiyle elde edilen Sodyum klorür ile gerçek tuzu birbirinden ayırmak bir hayli zordur. Günümüzde rafine edilmiş tuz, kaya tuzunun yanında oldukça beyaz ve temiz göründüğü için, aynı zamanda da ucuz olduğu için, hemen herkes rafine edilmiş tuzu tercih etmektedir.


Peki, ne oldu da tarihte uğruna savaşlar yapılan, değeri altınla ölçülen tuz bu denli ucuzladı ve yok pahasına pazara sürüldü. Tuzun tarihsel süreç içerisinde nasıl bu kadar değersizleştiği ve ucuz bir madde haline geldiğini anlamak için insanoğlunun teknoloji ve bilim yolculuğuna bir bakmak gerek.
Aradan yıllar geçti, dünya savaşları bitti, insanoğlu birçok alanda dudak uçuklatan makineler icat etti. Kullanılan makineler anlamında bilim ve teknolojiye çalım atan insanlık diğer taraftan tüm dünyayı saran ve neredeyse kitlesel olarak bozulan sağlık karşısında bilim adamlarının çaresiz olduğunu, kendisi veya yakını bu hastalıklara yakalanınca acı bir şekilde öğrendi. Hala bazı hastalıkların çaresinin bulunmasının kendi rahatsızlığına yetişip yetişmeyeceğini merak etmektedir. 

Yaşadığımız yüzyılda denizlerden dünyanın en uzak köşesindeki tarım alanlarına kadar, endüstrinin, özellikle kimya endüstrisinin kirletmediği alan neredeyse kalmamıştır. Artan nüfusla birlikte daha çok üretim ve sermayenin daha çok kâr arzusu sırasında insan sağlığını düşünmek kimsenin aklına bile gelmemiştir. İşte bu ortamda insanların şehirleşme özlem ve özentisi, rafine edilmiş tuzun beyaz ve sözüm ona temiz, taş topraktan arındırılmış olması sebebiyle tercihimiz de bizi bu arzuların kurbanı haline getirmiştir. 

Doğal tuz vücudun zorunlu bir beslenme aracı iken, rafine edilmiş tuz vücut için agresif bir maddedir. Vücut bu agresif maddeyi vücuttan atabilmek için ayrıca suya ihtiyaç duyar. Böbrekler bu rafine edilmiş tuzu vücuttan dışarı atmakta güçlük çeker. Bu nedenle dışarı atamadıklarını da, vücut en önemli rezervlerini kullanarak nötrleştirmeye ve özellikle kemikler ve eklemler üzerinde biriktirmeye başlar. Bunun sonucu romatizma, gut, artrit ve arthrose (sürekli eklem ağrısı) gibi kemik ve eklem hastalıkları oluşur. Vücudumuz gençliğin verdiği enerji ile bu mücadeleyi başarıyla yürütür. Ancak belli bir yaşa geldiğimizde artık bu mücadele ile baş edemediğini vücudumuzun birçok yerinde baş gösteren ağrılarla, yükselen tansiyonla bize haber verir.

Peki, sorunun çözümü için ne yapmak gerekir. Soruna neden olan kaynağı ortadan kaldırmak çözüm için en iyi yoldur. Soruna neden olan objeyi hayatımızdan çıkarmak ve bir an önce sofralarımızda tuz diye kullandığımız aslında bembeyaz bir zehir olan rafine tuzları lavaboların giderlerine döküp (lavabo tıkanıklıklarını açtığına tanık olacaksınız) bunun yerine gerçek tuz olanhimalaya sofra tuzlarını kullanmaya başlamamız gerekir. Evet diğer tuzlara göre biraz pahalı gelebilir. Ama tat katma anlamında daha az tuz kullanacağınızı, sağlığınızın değerinin parayla ölçülemeyeceğini ve ileride oluşma riski bulunan hastalıkların tedavisi için çok daha büyük miktarlarda harcama yapmak zorunda kalmayacağınızı hatırlatmak isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder